28 Eylül 2018 Cuma

Ontolojik Bunalım





    Neden varoluşun bir anlamı olmak zorundaydı? Anlamını bulabilmek için ilk önce varlığı bilmeliydi. Varlığı bilmenin tek yolu da yokluğu, mutlak hiçliği bilmekti.  Bir an için hiçbir şey düşünmeden alacakaranlığa odaklandı. Hiçlik bu muydu? Kesinlikle olamazdı. Mutlak hiçlik en az varlık kadar şeffaf olmalıydı çünkü. Yeterince somut düşünemiyordu. Belki de somut düşünmemekti en doğrusu.
  
   Göremediği bir şey olmalıydı. Öyle ki tüm kalbiyle buna inanmalı hatta hissetmeliydi. Varlığı anlamasına yardımcı olacaksa eğer bu yaratı ne bir varlık ne de bir hiçlik olmalıydı. Düşünmeye başladı. Alacakaranlığın ortasına bir tanecik nokta… Onun için nokta olsa da bizim bakışımızla eni, boyu, yüksekliği ve zamanıyla doğa. Dışarıdan bakınca sadece bir nokta. İçerden bakarsan 15 milyar yıl. Her saniyesiyle, her bir nesnesiyle ol deyince oluverdi. Kendisi için sonsuz küçüklükte bir nokta olunca her şeyiyle biliyordu tabii ne olduğunu. Düşünen özneydi o sonuçta. Tek bir düşünmeyle 15 milyar yılı hissedebilirdi.
    
   Boyutsuzluğun içerisinde olanlar vardı. İşte onlar hem bir varlık hem de hiçlik olmalıydı. Şu insanlar yok mu? Bir nokta içerisinde sürüklenip gidiyorlardı.  Nokta hiç değişmiyordu ama o hissediyordu ki insanlar da sürüklendiğini hissediyordu. Onlar da yaratanının düşüncesine takılıp gitmişti. Anlamı neydi varoluşun? O anda anladı aslında hiçbir fark olmadığını. Zıtlıkların hiçbir anlamı yoktu artık. Her şey bir anda belirginleşti. Kendi sürüklenişini hissetti. O da en az kendi yaratıları kadar varlığın ve hiçliğin ortasındaydı. Bir an küçük bir noktadan daha fazlası olmadığını bilerek ürperdi. Sonsuz büyüklüğün içinde sonsuz bir küçük…
      
   Bir anda yatağında açtı gözlerini. Aynaya baktı: etten ve kemikten… Rüya mıydı tüm gördükleri? Yoksa o anda rüya mı görüyordu? Hiçbir önemi yok. Saate baktı. (Tik tak tik tak…)Acele etmek zorunda olduğunu hissetti. Çabuk uyanmazsa işe geç kalabilirdi. Derin bir nefes aldı. Hayatını gözlerinin önünden geçirdi. Geçmişin ve geleceğin hiçbir anlamı yoktu artık. O anın içinde sürüklenmeye devam edecekti. Aynaya bakıp iç geçirdi:  “Hayat anlamı olsun ya da olmasın devam ediyor…”

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder