15 Kasım 2019 Cuma

adımdan gayrısı



adımdan gayrısını bilmiyorum

bu karanlıklar hegemonyasında

fare kapanlarından kaçarcasına şiir dişleyen bir kemirgen misali

benliğimin şiirden arta kalan kısmını unutuyorum

sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

zaman kavramı

benim için uzak bir yanılsama sayılır artık

güneşi unuttum

yüzümü unuttum

sesimi unuttum

bir tek hüznümü unutmadım

hüznüm isyan oldu sonra

hüznüm isyan olmalıydı

isyan ki kamçısıydı şairin

ben de nasibimi aldım tabii ki bundan

sırtımda yaralar

elimde bir kalem

önümde bir kâğıt

ve ben

yazdıkça yazıyorum

bu karanlıklar hegemonyasında

yalnızlıktan kaçarcasına kalem tutan bir şair misali

benliğimin kendimden arta kalan kısmını
unutuyorum

anla(t)mak istiyorum

öyle ya da böyle

kötü bir anlatıcıyım oysa ben

ve ne zaman birisi adres sorsa

önce silaha davranıyorum

yazdıkça kalabalık oluyor sözlerim

siyah uçlu kalem kotarmıyor artık

beyaz uçlu kalemlerle çizikler atıyorum bembeyaz sayfalara

sanki…

sanki bütün heveslerim kalemtıraşın o körpe bıçağında takılı kalmış da

onları kurtarayım derken

elimi kesip kana bulamışım bütün bu aklığı

alelade bir yazarım ben

bembeyaz sayfalarda

şahıslarımı arıyorum

yağmur yağıyor

bulutlardan çok ben ıslanıyorum

güneş batıyor

karanlıktan çok ben korkuyorum

bu karanlıklar hegemonyasında

adımdan gayrısını bilmiyorum

şahıssız bir yazarım ben

ve alelade yazıyorum

anla beni…

kalbim unutmuyor bu şiiri.

Kendisiyle Yüzleşmek


Çabucak arkama baktım son defa. Ve kendimi kaçarken buldum. Neyden kaçıyorum? Nereye gidiyorum? Bir önemi var mı? Olmasa gerek. Yılların deneyimi, önemi olsa kaçmazdım. Gerekirse tüm kemiklerim parçalanacağını bilsem de ezilir; kalkar ve bir daha ezilirdim. Bir kıytı köşe bulana kadar koşuşturdum etrafta, çevremde dönüyordum. Baktım ki olmayacak, en azından şansımı denerim dedim, gölgeme sığındım. O ki karanlık ve serindi, arada sırada güvenliydi de. Bir kirpi geçerken yanımdan onu seyrettim. Yavaş yavaş geçti yanımdan; görece oldukça küçüktü ama oldukça cesur olmalıydı. Dikenlerine mi güveniyordu acaba? İnanın veya inanmayın bir insan kendine dokunulduğu zaman kirpilerden daha çok can yakar. İnsanlar kadar yalnız olmalı şu ufaklık diye düşündüm. Bir kaç saniye sonra farkettim ki kaçıyorsam eğer çok yalnız olmalıyım, en az kirpiler kadar. Gölgemi izledim, yalnız değilim, veya öyle miyim? Birinin kendini yalnız hissetmemesi için kaç iki ayaklıya ihtiyacı var? Gölgem ya çok büyüdü, ya da o da uzaklaştı benden. Her yer karanlıktı artık. Sağa baktım, sola, arkama derken... Bana doğru yürüyen bir şey, ki aynı da ben. Bütün korku içindeki hayvanların yaptığı şeyi yaptım sanırım, kükredim... Kılını bile kıpırdatmadı. Galiba ben kendimden korkuyorsam da kendim benden korkmuyordu. Sokak lambalarına koştum, gölgemi aradım, yoktu. Belki de her şeyin sonu birinin kendiyle yüzleşmesinden ibaretti. Kabul edilemez bu! Derhal yakasına yapıştım... Acı, keder, korku damarlarımdan bütün vücuduma akıp gitti... Birden bire yüzünde hiçbir ifade kalmadı. Dakikalar içinde yaşlandı, yaşlandı. O ana kadar ayna gibi bir şeydi karşımdaki... Yoksa hala öyle mi? Belimde dayanılmaz bir ağrı hissettim, ellerim ayaklarım tutmuyordu neredeyse, ayakta durmakta zorlanıyordum. Dizlerimi yere çarparak birden bire çöküverdim, ciğerlerimin söküldüğünü hissediyordum. Gölgesinden bile uzak, yalnız bir adam yerde çökmüş, kendi ayaklarına kapanıyor, ne kadar anlamsız bir son... Her neyse belki de çoktan dinlenme zamanı gelmiştir belki de zaman hiç başlamadan bitmiştir çoktan.

10 Kasım 2019 Pazar

Birisi ve bir diğeri


Yürüyordu yolda, kafası oldukça karışık
Epey bir kırışık suratı ve saçları kıvırcık
Çelimsiz, hem de oracıkta yıkılmaya hazır
Göz bebekleri büyük ve etrafı kanlı bir bey.
Bey dediysek de beyefendilik
Ya da nezaketten ve fedakarlıktan
Bir çölde ne kadar su var ise eğer
Ancak o kadar kalmıştır onda...
Küçümser gibi bakar kalabalık, ve en kötüsü
Geçerken irkilir onu gören küçük çocuklar
Ebeveynleri tarafından sansürlenmeye çalışılır
Şiddet dolu filmler gibi görüntüsü...
Ruhu sökülüp elbiselerine dikilmiş
Bir kadının veya bir başkasının
Ayakları düz basmaktan bihaber bir adam
Yürüyordu sokakta, yapayalnız.
Oturuyordu bir içki masasında bir kadın
Kırmızı şarapla dolu bardağı yarım
Ve yalın yalanlarının en soğuk haliyle...
Masumdur aslında düşüncesi
Hele bir de her gece onu düşlemesi
Sanırsın bir ömür mutlu edebilir sanrısı
Teninde var huzur verici bir yuva hazzı
Elbisesinde, hayır hayır, aurasında
Binlerce sevda gibi, ateş gibi, su gibi...
Dudaklarına değen şarap bile aşık
Sarhoş, çaresiz ve dilsiz
Bir kadın oturuyordu içki masasında
En az tanrı kadar yalnız ve en fazla
En fazla yalnız bir kadın kadar yalnız
İnandığı her şey sulanmış, kireçli ve bulanmış
Bıraktıkları solmuş, yaşlanmış...
Bir sonbahar geçiyordu belli ki
Mevsimlik ağaçların dalında
Birkaç tane sarı yaprak kalmış yalnızca
Şimdi ne bahar ne de yaz
Ancak kış gelir
Unutmaya
Ve hatırlamaya çalışırken
Bir adam
Ve bir de kadın...

2 Kasım 2019 Cumartesi

28’

çıplak bir ruhtum 
soyunduğum onca sahteliğin ardında
aşk toprak kokusuydu yağmurdan sonra
öncesi yalandı
tamamiyle muamma

içselliğimi gömdüm 
bir bebeğin tabutunda, yağmura
yağmur kızmış olmalı ki
sarılmıyor artık ruhuma

ağlayan kadınlar gördüm
sessiz adamların omuzlarında

ne hoş adamlar ki onlar
gözyaşlarını biriktirdiler , avuçlarında
bin çiçek yetiştirdiler kadınlarına

ölümü düşündüğün oldu mu hiç
güneş yerini bırakırken aya
vuslat ağacının üzerinde otururken 
isyan ederek Tanrıya

ölümü çok düşündüm
varamadım hiçbir kanıya
ağlayan kadınlardan oldum
isyankar
ve bir başıma