21. Yüzyılın görmüş geçirmiş, on defa, yüz defa, bin defa evrimleşmiş maymunu baktı aynaya. Yaşlandıkça tüylerini dökmüş, omuzlarını göğe dikmiş, fazlalıklarını çağlara gömmüş bir türlü tatmin olamamıştı. zekasıyla bastığı toprağı şekillendirmiş soluduğu havanın kaynağına, kendi yurduna, dünyaya hükmeden adem oğlu...
Evrende bilinen (yine kendi türü tarafından) en zeki varlık olan insan merak edecek, şüpheye düşecek; gelişecek, ilerleyecek, koşacak sonunda elbette her şeye dokunacaktır ve dokunmak bazen çarpmak anlamına gelecektir. Ve böylece insan en sonunda aşamayacağına inandığı engelleri öğrendi. Çarpıp düşmeyi, düşüp de kalkamamayı... Tarih boyunca yüzleştiği her türlü engelden daha büyük engelini: şeffaf duvarlarını...
Kendi yarattı insan şeffaf duvarlarını. Başta bir kısmı görüyordu bu duvarları elbette. Zamanla görenleri kör etmek zorunda hissetti tanrıyı yaratan insan. Parayı ve korkuyu yarattı sonra, sonra sakladılar ayetlerin arkasına. Kendi kuyusunu kazdı, kendisini gömüyorken kendisini izlemeye koyuldu.
Bir iç geçirdi:
- Sen insansın. Sen bugün izliyorsun insanlığın kendi kuyusunu kazışını. İzleyebiliyorsan görebiliyorsundur şeffaf duvarlarını. İdealin bu duvarları görebiliyorken yıkabilmendir. Henüz görebiliyorken dokun, test et, dene, gözlemle; korkularını kenara bırak ve karar veren ol. Karar veren insanın vicdanı, adaleti ol. Şeffaf duvarların-cehaletin- arkasına saklananlardan olmaktansa sanatın, bilimin, kendinin, insanlığın arkasında ol. Bir maymundan fazlası olduğun gibi bir insandan fazlası ol.
Bir rüyaya daldı insan. Kalbi umutla doluydu artık. Uyanacağını biliyordu sonunda. Asıl soru şuydu: peki daha önce gördükleri ? Daha önce gördüklerinin ve hissettiklerinin hepsi rüya mıydı ? Belki gerçek diye bir şey hiç olmadı insan için. Belki yaşayacağı her şey vereceği bir karardı.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder