4 Eylül 2018 Salı

Düşünmek üzerine düşünceler..

Anlaşılmak istiyorum..

Düşündüklerimizin ne kadarı doğru? Peki ya onları ifade ediş biçimlerimiz? Ya da doğru diye bir şey var mı? Gerçeğe ne demeli? Mesela hiçbir şey yoksa geometri var demiş birisi. Güzel demiş hoş demiş de üzerine düşünmeden nasıl anlarım bunu. Belki de zırvalıktır?

Boşuna dememiş Descartes "Cogito ergo sum!" (Düşünüyorum öyleyse varım!) Gerçi ben buna anlaşılmayı da eklerdim.(Hehe var olmak algılanmış olmaktır demiyorum tabii.. "behey berkley behey") Ama böyle daha şaşaalı duruyor gibi. Bozmamak lazım. Cogitom be..

Yani demek istediğim düşünsel olarak var oluşumuzu bağladığımız bu kavramlarla ne kadar ilgiliyiz? Ne yapıyoruz düşünmek için? Şahsen ben yazı yazıyorum. Ve birçok aktivite daha tabii. Ama öne çıkan yazmak eylemini biraz irdelemek istiyorum.

N'için yazı yazarız? Daha genel kapsamda konuşmak gerekirse n'için bir şeyler üretiriz? Kendimiz faydalanmak için mi? Soğuk kış gecelerinde bir fincan çayla bir pikenin altında birkaç satır yazı yazmak veya yazımızı okumak bize iyi mi gelir? Veya bunaltıcı bir yaz akşamında bir bardak limonata eşliğinde kendi yaptığımız müzikleri dinlemek? Evimize resimlerimizi asmak belki de ha? Bu mudur yetineceğimiz şey? Olabilir mi. Bittabi olabilir. Bunun tersini iddia edince bencil ve öne çıkmak isteyen birisi olarak nitelendirileceksem varsın olsun hatta. Ama ben bir şeyler üreterek ve bu şeyleri paylaşarak insan olmanın, iletişimde olmanın bilincine varabileceğimizi düşünüyorum yine de. Şöyle ki..

Kendi yazdıklarını okumak bir nevi aynalarla dolu bir odada yalnız başına kalmak gibidir. İnsanın baktıkça bakası gelir. Sürekli bir taraflarını düzeltir yazının. N'için? Nasıl olsa kendin okuyacaksın , diye sormaz. Sanki ayna karşısına geçip siyah noktalarını sıkıyor gibi ilgilenir yazıyla. Sıktığı her nokta başka bir noktanın habercisidir. Bu döngü içine girdi mi insan Echo'yu unutur, Narkissos olma yolundaki ilk adımını atar.(narkissos hikayesi-oku) Sonra gitgide insanları küçümsemeye, onların fikirlerine önem vermemeye başlar. Soyutlar kendini sanki çok farklıymış gibi. Tanrıcılık oyunudur bu. Çok da zevklidir. Yaşadığı en karamsar şeye bile bir oyun gözüyle bakar. Olayları sanki senaryosunu kendisi yazmışcasına yaşar. Kalemle fazla baş başa kalmanın sonucu bu işte. İnsanlara kitap cümleleriyle cevap vermek. Anlaşılır olanın üzerine çıkmak ve insanlardan yazdığı senaryoya göre cevap beklemek. Fazla aynaya bakmak da benzer şeyler yaratıyor. Hatta hastalığı da varmış bunun dismorfofobi diyorlarmış adına. Kendi yazılarını okuya okuya, aynalara baka baka narkissos'un göldeki yansımasına aşık olması durumuna gelir insan. Daha çok uğraşmak daha çok üretmek bir çare değildir. Yazdıkça daha çok ayna oluşur ve bir bataklık gibi seni içine çeker. Narsizm(ki narkissosdan gelir) , egoizm, hedonizm karışımı bir düşünceler zinciri oluşturur insan. Ve bu zincirlerden kurtulmanın yegane yolu paylaşmaktır zannımca.

Çok şey bildiğimden böyle konuşmuyorum sevgili okuyucu. Ben tam olarak bu durumdayım. Okudukça yazdıkça daha da çok giriyorum bu senaryolar alemine. Diyordum ki ben daha iyisini yazarım bunun. Peh. Birisi çıktı yaz o zaman konuşacağına dedi. Yazıyoruz işte bir şeyler. Narkissos'un rüyasından uyandım ve sıra paylaşmaya geldi sanırım.

Demek istediklerimi toparlayacak olursam. Sanat sanat için değildir. Toplum için hiç değildir.(kafiye de kulak içindir bu arada) Sanat anlaşılmak için. Çünkü ancak o zaman var olabiliriz.


..çünkü "..anlamak için kendimi yok ettim.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder