Müjgan geldi geçen gece saat ikide
evet, şaşırdın biliyorum
inan ben de beklemezdim o saatte
elinde bir tas su ile
tutuşturdu tası elime
gidecekmiş buralardan
dökecekmişim suyu ardından
nereye gidiyordu
neden böyle konuşamaz olduk bilmiyorum
bir derdi vardı belli
bıçak açmıyordu ağzını ,korkudan
Tir tir titriyordu
Gitme dedim
yalnızlıktan korkuyorsan kal benimle
ne gerek var ben varken başka birisine
iki kardeşiz bir elma ağacından sarkan
sen kendini atmaz mısın ben düşecek olsam?
nedir derdin anlat dedim
Allah var ,tek kelime etmedi!
gözlerinin ardında bir dert gizli
konuşsa rahatlardı
göndermeseydim ,anlatsaydı her seyi
keşkeler benimle kaldı şimdi
son görüşümdü Müjgan’ı
ben tastaki son damlaya bakarken
ufukta silik bir nokta gibi kaybolmuştu
savurdum suyu, toprağa karıştı
onlarca karga Müjgan’ı uğurladı
dönüp arkasına bakmadı
şimdi nerelerde
kimlerle geziyor,
bilmiyorum
ne zor iş doğrusu
nasıl bu kadar uzak olduk birbirimize
alışmıştım dostane sohbetine, güvenine
ne kahve içebildim onsuz yamalı sandalyemde
ne de duyuldu plak sesi
herhangi bir köşede
alıp götürdü yanında sanki her şeyi
aniden çekip gitti
