29 Kasım 2018 Perşembe
sürmenaj
isterdim ki bir yağmur damlası olayım, diğer bulutlardan uzak bir köşede, habersizce, bir gece vakti toprağa gireyim diğer damlaları kıskandıracak şekilde.
ama ne kadar istesemde biliyorum,
betona çakılacağım.
isterdim ki bir kadeh şarap olayım, hoş bir kadın tarafından ağırca doldurulmuş, tatsız bir günün ardından az da olsa keyiflenmek için o narin dudakların arasından geçecek.
ama ne kadar istesemde biliyorum,
daha bardağa dolmadan, şişemle yere düşüp her yana savrulacağım.
çok şey olmak isterdim, istedim.
iyiyi değil her zaman, güzeli olmak istedim. insanların tek gerçeği güzelliktir.
ben güzel olamadım.
dahası, ben hiç bir şey olamadım. başaramadım bir türlü tutunmayı.
bir gece vakti ardışık binaların duvarlarından yankılanıp kaybolan iki çift küfür gibi oldum.
hiç bir şey oldum.
rüzgar gibiydim, hafif bir rüzgar.
insanların suratlarını okşayıp geçen hafif bir rüzgar.
oradaydım ama asla göremediler beni, göremezlerdi beni.
ben görülmek istemiştim, dokunduğum insanların hayatında bir güzellik olarak görülmek istemiştim.
defalarca dokundum onlara, kalplerine dokundum onların.
biliyordum, biliyordum benim orada olduğumu bildiklerini.
ama geç anladım göremediklerinden değil de görmek istemediklerinden beni görmediklerini.
ne ben görünmezdim artık ne de onlar kördü, onlar körü oynuyordu.
hakikatın ağırlığı ezdi beni, ben bir rüzgardım suratları okşayan, kalplere dokunan ama artık bir çivi oldum.
her hata, her hüsran, her kayboluş, her kahroluşta etlere saplanan.
ve inanın
görmezden gelinemeyecek kadar acı,
görmezden gelinemeyecek kadar büyük,
görmezden gelinemeyecek kadar gerçek.
çok şey olmak isterdim, istedim.
oldum sonunda bir şey.
güzel olamadım, gerçek oldum.
ölüm kadar gerçek.
22 Kasım 2018 Perşembe
gaip
bugün karıncalar bir garip
seçimler de yaklaşıyor
gözlerim yanıyor uykusuzluktan
geçecek elbet
hep geçmiştir
düştüğüm yollardan sular taşıyor
dizeler dökülüyor parmaklarımdan
sesim bir gemi olmuş yüzüyor
dinliyor musun
diyeceğim o ki
yalnız
karıncalara üzülüyorum
onlar küçükler
ve
dünya kocaman
üstelik
konuşmak bile bilmezler
sen de
materyalist değilsin sevgilim
üzgünüm
astroloji diye bir şey yoktur
evren de
bizim için olmadı hiçbir zaman
zamane yolcularıyız sen ve ben
ama zaman
çift yönlü değildir
solucan deliklerindeki solucanları
sevmez büyük kuşlar
evren kadar yaşlı bu soluncanlar
metafizik kokuyorsun sevgilim
üzgünüm
sen ve karıncalar
bir garipsiniz bugün
sizinle tartışmam
seçimler yaklaşıyor
gözlerim yanıyor uykusuzluktan
ne tezattır ki
yüzümde yastığın kırmızı izi
gören der uyumuşsun 13 saat
kronometre tuttum tam 3 saat 1 dakika
3 saate ihtiyacım var
1 dakika da seni düşünmek için
düşündüm ki eğer
evrende madde dışı bir sey varsa
sensin
aksini iddia edenlerse
büsbütün densiz
ne demiş şair
'bir gün mutlaka yeneceğiz'
'karıncayı bile incitmem'deki
'bile'
karıncayı incitir
kırkayakın da ayağı vardır kırka yakın
öyleyse bilirsin ki
bir gün mutlaka yeneceğiz
yine de
bugün karıncalar bir garip
seçimler de yaklaşıyor
gözlerim yanıyor uykusuzluktan
garip
terk ediyorum bu şiiri
gaip
bitti.
11 Kasım 2018 Pazar
ellerin
Sana hiç yarılanmamış bir gecenin yarısından sesleniyorum
Sesimdeki kırık cesaretimin imzası
Seni ellerinden tanırım, hiç değmediğim parmak uçlarından
Çehrenden kana kana içtiğim ihtirasın bedelidir ellerin
Sana hiç aralanmamış bir perdenin önünden sesleniyorum
Kapattığım kapının arasındaki çatlaktan sana sızıyor sesim
Seni teninden tanırım, lugatımda hiç yerini almamış teninden
Tenimde noksanlaştırdığın izinin bedelidir ellerin
Sana hiç dokunmamış kalbimin alelade bir köşesinden sesleniyorum
Termometre değeri bilinmeze sürüklenmiş
Seni soluğundan tanırım, hiç dinlemediğim soluğundan
Bende ben bırakmamış benliğimin bedelidir ellerin
Sana hiç tozunu tatmadığın mahallemden sesleniyorum
Düş sokağımdın benim, ben bu mecranın ton misafiri
Seni adımlarından tanırım, hiç tatmadığım adımlarından
Şimdilerde işittiğim sessizliğin bedelidir ellerin
Sana hiç açmadığın bir kitaptan sesleniyorum
Sayfa 30, satır 4
Seni dizelerden tanırım, hiç okumadığım dizelerden
Bende yarım kalmış yanılgıların bedelidir ellerin
Sana son kez sesleniyorum sevgilim,
Sesimin tıkandığı noktada bul beni!
Saat tam 13'ü bulduğunda gideceğim
Sende kalanlar, giden ellerinin bedelidir.
9 Kasım 2018 Cuma
bir sıkıntı şiiri
En kötüsü
Belki de en kötüsü
Bir duygu açlığıyla soluyarak
Parklara yerleşiyorlar
Parkların onları çağıran köşelerine
Bir karıncayı selamlıyorlar
Besili, siyah bacak aralarından
Çömelmiş
Öylesine sakin
Selamlıyorlar
"Günaydın" diyorlar atılmış bir kâğıt parçasına
Kuleler yapıyorlar ayak parmaklarından
Birinci katta bir kibrit çöpü oturuyor
Acılar alıp veriyor dünyadan
Dillerini gösteriyorlar
Burkulmuş dizkapaklarını
Bir sıkıntı şiiri gibi
Sıkıntı
İşte
Tam orada duruyorlar.
Mandalina soymayı istemek birisine
Sabahları alarm kurup kahvaltı hazırlamak
Günaydın demek atılmış bir kağıt parçasına
Karıncalarla arkadaş olmak
En kötüsü
Belki de en kötüsü
Bir duygu açlığıyla yaşamaktır
Tüm bunların ortasında
Gecenin yarısında kış
Güneşin doğuşunda ayaz
Tam bir bulantı haliydi
Bulantı
İşte
Yanıbaşımda duran.
Feveran&ŞahıssızYazar
4 Kasım 2018 Pazar
Hiç
Silinmiş cümlelerim var benim
Kırılmış kalemlerin gölgesinde
Silik kurşun izleri
Öylbe ki
Sanki deniz geçmiş üzerinden
Boğulmuş bütün kelimeler
Satırlarım tuzlu
Kabarık duruyor bir o kadar da
Bir asır su altında kalmış gibi
senden
daha
yalnız
Söylenmemiş sözlerim var benim
Kaldırım taşları bile bakmıyor artık yüzüme
Artık gözlüğümü seni görmek hevesiyle takmıyorum
Uyanmıyorum sabahları çantam giysim hazır
Dinlemiyorum artık o hüzünlü şarkıları
Silmiyorum camları yağmur yağarken
Damlaları izliyorum
Sesin işlemiş suya
Notalarını görüyorum
Hiç dinlemediğim aryaların
Tınısı var renklerde
Sen ey kehribar rengi sonbahar
Kışa çevirme yüzünü
Soğuktan pek haz etmem bilirsin
Sevmem serin fısıltıları
Sana ulaşamadan donan
Sonra kar yağar belki
Ben de dönüp dolaşırım aynı sokakta
Neme gerek şimdi
Zaten yapılmamışların utancı var kelimelerde
Kaldırım taşlarına yazıyorum
Kaldırım taşları bile bakmıyor artık yüzüme
Hiç
Kırılmış kalemlerin gölgesinde
Silik kurşun izleri
Öylbe ki
Sanki deniz geçmiş üzerinden
Boğulmuş bütün kelimeler
Satırlarım tuzlu
Kabarık duruyor bir o kadar da
Bir asır su altında kalmış gibi
senden
daha
yalnız
Söylenmemiş sözlerim var benim
Kaldırım taşları bile bakmıyor artık yüzüme
Artık gözlüğümü seni görmek hevesiyle takmıyorum
Uyanmıyorum sabahları çantam giysim hazır
Dinlemiyorum artık o hüzünlü şarkıları
Silmiyorum camları yağmur yağarken
Damlaları izliyorum
Sesin işlemiş suya
Notalarını görüyorum
Hiç dinlemediğim aryaların
Tınısı var renklerde
Sen ey kehribar rengi sonbahar
Kışa çevirme yüzünü
Soğuktan pek haz etmem bilirsin
Sevmem serin fısıltıları
Sana ulaşamadan donan
Sonra kar yağar belki
Ben de dönüp dolaşırım aynı sokakta
Neme gerek şimdi
Zaten yapılmamışların utancı var kelimelerde
Kaldırım taşlarına yazıyorum
Kaldırım taşları bile bakmıyor artık yüzüme
Hiç
Kaydol:
Yorumlar (Atom)




